5 Aralık 2015 Cumartesi

Denemeler - 2



Ömür dediğin üç gündür,
Dün geçti yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür.

Can Yücel

Can Yücel'in bu sözü zaman mefhumu hakkında sürekli olarak düşünmeme ve fikir yürütmeme sebep olmuştur. Zaman nedir ya da nasıl açıklanabilir gibi sorular aklımı tırmalar durur. Albert Einstein'ın Görelilik Kuramı nazarında gelişen zamanda yolculuk ya da zamanın yapısı gibi konularda sayısız kitap ve makale okudum ama şu sözdeki derin algıyı hiçbirinde bulamadım. Basit ama açıklayıcı Einstein e=mc2  

Hepimizin bu söz hakkında ki düşünceleri ve çıkarımları aşağı yukarı aynıdır. Bu kalıp düşünceyi yıkıp yeni bir düşünce üretmekle uğraşmaz var olan ile yetiniriz.

Yeni bir konuya geçeyim. Bazı hikayelere başlarken sonunu tahayyül edemez ya insan. O duyguyu iyi bilirim.

Rüya da uçurumdan düşen insanın uyanma çabası, rüyada olduğunu bilmesindendir. Ya bilmese ne olurdu diye düşünürüm. İnsan kaçış noktalarına bakmalı. Kaçtığı yerler onu gerçekliğe bağlar ya da onun gibi bir şey. Gerçeklik algımı kaybettiğim günden beri bu soruların yaptığı akli ihtilalin yıkım ve sonuçlarını tahayyül edemiyorum. Delirmek gerçekliğe vurulmuş bir tokattır. Öyle delirmeli ki gerçeklik duvarları paramparça olmalı. Zarifoğlu'nun deyimiyle çilemeli insan. Çilemeli korkularından, yalanlardan ve diğer gerçeklik safsatası palavralardan çilemeli. Benim için ise gerçeği anlatmak gerçekliğe yumruk atmaktır. Nietzsche der ki ; Ebedi gerçeklik olmadığı gibi, mutlak doğru da yoktur. Gerçeklik hakikatin perdesidir.  Gerçeklik sıradan düşüncelerin aynasıdır. Ben gerçeği umuyorum ve arıyorum. Hakikat için ışıldaması gereken gözler, karanlığının izbelerinde mum ışığına bile muhtaçsa delirmek sıradanlığa da susmuşluğa  karşı benim kutsal savaşım olarak addedip kendi cephemde savaşıyorum. Gerçekliği kendi silahımla yani kalemimle yaralıyorum. Bana sunulanı tamahkarca kabul etmiyorum. Perde arkasını aralıyorum. 
Sonuç olarak, edebiyat 'marangozluk'tan farklı değildir. İkisi de gerçekle uğraşmaktır ve o da işlemek için odun kadar sert bir malzemedir(G.G.Marquez).
 Beynimde bir ses var hiç susmayan. Ne de olsa benim aklımda yadırgamıyorum. Arada Oğuz Atay gibi beynimi yıllık izne çıkarmak istesem de, diğer sesle sabahlara kadar konuşuyorum. Gerçeklikten kopuyorum kendi gerçeklerimi yaşıyorum. Delirmek iyidir bence. Çünkü yalnızlık çeken insana yoldaş olan kendisi olur. Kendin pişir kendin ye misali.
Neyse seslerle uğraşmak yordu beni bir dahaki yazıya kadar, 
Yalnızlıkla Kalın...