16 Nisan 2018 Pazartesi

Varlık var mıdır?

Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir der Goethe ünlü Faust'unda. Çektiğim acıları anlamlandıran işte bu sözler oluyor, gerisi lafügüzaf. Defaatle aynı batağa saplanıyor, kitaplara sığınıp, yok oluşu bekliyorum. Hayatım varoluş ve yokoluş üzerinde dengeyi bulmak çabasıyla tükeniyor. Hayvandan üst insana uzanan bir köprüyse insan, çürüyen demirlerden biri ben miyim? Sorulardan kurtulsam, belki de cevaplara kavuşacağım. Ya da cevap aramayı bıraksam, verdiğim cevapların kifayetsizliğine ikna olacağım.


Makus kader bana ben olamadığım bir deri giydirdi. Ve tanrı kadını yarattı, oyunun kuralını bozdu. Herkesin sahneye çıktığı dünyada rolleri bir türlü doğru taksim edemedi. Zamanın gözenekleri arasından usulca akan hayata, iltihaplı bir 'ben' zerk etti. Kanserli hücre gibi büyüdüğüm evrende, yıldız sandıklarım karanlığına yuttu, tüketti enerjimi.


Uzun geceler, uzun düşünceler demektir. Kimisi sevişir, başka bedenlerde arar; kimisi dumanın seyrelen buğusunda karanlığa dalar. Neticede hepimiz günahın ve ayıbın sorgusu içindeyiz. Yaptıklarımız, düşündüklerimizi kara tahtaya yazar, sonra döner ve yeniden mücrim oluverir. Bencil olmak, bilinçsiz olmaktan fena mıdır? Bilinçsiz iyilik, bilinçli kötülüğe yeğ midir? Her gün ölüme daha da yaklaştığım ve yüreğimi karanlığa kaptırdığım ömrüm, kötülüğün bile mükemmele ulaşma yolunda ilerliyorsa, sevildiğini gösterdi.


Sevmek yani, sevgi hiçbir şeyi çözmeyecek. Çünkü bizi sevecek yerlerimizden kırdılar. Oradan devam edip, tüm bedenimizi çürüttüler. Kokuşmuş fikirler yerleştirip, asalaklaştırdılar. Sevin, sevişin, eğlenin ama yaşamayı düşünmeyin. Çünkü düşünmek, düşmektir. Ve bir kere hakikatin içine düşerse insan, kalktığında Gregor Samsa'nın yalnız olmadığını öğrenir.