21 Eylül 2018 Cuma

Calla Lily'ye Mektuplar - 2

Merhaba,

Hayatımın kırılma yerindeyim. Sana seni sevdiğimi söylüyor hatta haykırmak istiyorum. Ama düşen bir kale gibi tarihe karışmaktan korkuyorum. İçimde hissettiğim bu yoğun duygunun tarifi, şairane bir münacaat olacak galiba. Affına sığınırım.

Gözlerine baktığımda gördüğüme, yüreğim bile inanmıyorken aklımın bunu anlama çabası abesle iştigal değil mi? Ama izahı olmayan şeylerin mizahı mı olur ya da insan bunları damıtıp, kağıda kurgu aracılığıyla aktarmayı mı doğru bulur? Doğru ile yanlışın birbirine girdiği yerdeyim, affına sığınıyorum.

Ölümü de yaşamı da gördüm, sana  bakmak ikisini de aynı anda hissetmek gibi. Nefesimin kesildiğini ama böyle yaşamaya muhtaç olduğumu bilmek, arınmak için kelimelerle yüzleşmeyi gerektiriyor. Cesaretim, kararlılığım ve tüm varlığım, sonucu belirsiz bir yola teşvik ediyor beni.

Yorulmak ile tükenmek arasında ince bir çizgi vardır. Dinlenerek ve dinleyerek üstünden gelinemeyecek bir iltihap bu damarlarımdaki. Ellerinde açar çiçekler ve coşkun bir bahar yeli gibi ısıtır yüreğimi. Ben zelzeleler ortasında yıkık dökük bir gemiyi beklerim, limanlarımda yosun tutmuş şarkılar duyulur. Senin hayalin, vuslatın sesi değil hasretin türküsü müdür?

Yalnızlığın bayraktarlığını yapıyor, yalnızlığın dinini yayıyorum. Durmadan tövbe ediyor, günahın cazibesine karşı koyamıyorum. Sevmek insanın kendine ihaneti, kendine sapladığı zehirli hançeridir. Şimdi açsam kollarımı, tutsam göğü önüne sersem, adım attığın yerlerde güller açar, yolun yıldızlara varır. Ufuk çizgisi bakışlarında başlar, kalbimin atışlarında biter. Konuşsam ve döksem içimdeki saklı olanı, kan olur yağar bulutlar.

Tut ellerimden, aşalım yıldızları. Tut ellerimden, silelim göğün bedeninden ihanetin izlerini. Bak gözlerime, orada sen varsın. Dinle evrenin şarkısını, sözleri seni anlatır. Güneşin yüzeyine değmişçesine kor ateşler yanan, uzayın dipsiz çukurlarında kaybolan aciz sevdamı huzuruna kabul et.

Affına sığınırım.


20 Eylül 2018 Perşembe

Yakıcı Acı

Hiçbir şey acı kadar yakıcı değildir diyordum fakat acının da kendine has türleri varmış. Bazı acılar silinir gider, bazıları izini bırakırmış; izi kalanların bazıları uzak bir geçmişten hatıraymış, geri kalanı ise her unutulduğunda kendini hatırlatırmış: öyle ki, ne geçmişte kalır ne de şimdiye ait olurmuş. Zamanı aşan bu izlerin sebebi bir insan mıdır yoksa o kişi yalnızca vesile midir, bilinmez. Mamafih hissettirdikleri gayet aşikar, teste tabi tutulabilirmiş. Dayanıklılığa bağlı, iradeye ve odaklanmaya dayalı. Dayak yemeden dayak atmayı öğrenemezmiş, düşmeden kalkmayı başaramaz, savrulmadan tutunamazmış; nereye giderse gitsin yakarmış o yara, ki her anımsadığında kendini hazırda tutmayı öğrensin. Çünkü ne kadar sert vurulursa vurulsun, yumruğun nereden geldiği her daim en belirleyici etkenmiş; çünkü pek bilmese de, tek bir sözle ya da tek bir bakışla yok olabilirmiş insan.


Geceye Not - 2

Sesin kapılar aralar, soğuk gecelerin kasvetli dokunuşlarıyla tenimi karanlığa boyar. Ruhum dizginlenmeyen bir kısrak edasıyla dört nala zamanı aşar, soluk sözler dökülür dudaklarımdan; yitirilmiş öpüşlerin bedelidir tüm acılar. 

Oysa her gece şehvetin izlerini taşıyan dört duvardır, günahını omuzlarımıza yükleyen ve ışığımızı çalan. Günahlar karanlıkta yaşanır ama aydınlıkta gösterir kendini, siluetler sessizlikte büyür fakat sesleriyle belli ederler kendilerini. Dokunuşlar yanıltabilir, koku aklı bulandırır ve gülüşler satır aralarında verilmek istenen mesajı, yüreğin dolambaçlı yollarından geçirerek iletir.

Öylesine sarmıştır ki, sonsuza dek uzanacak hazlara haris olduğunu sanmaktadır. Sanrılar böyledir, geçiciğiyle kalıcı izler bırakır. Pencereden geceyi izler, yıldızları sayar ve bir daha ağlar kendine. Ağlayabilirken ağlar, yitirmeden gözyaşlarıyla tükenip giden sahici hisleri. Sokağın sükunetine dalar, boyar bakışlarını, kollar zamanın yıkıcı hünerini.

Sana bakan geçmişini görür, seninle bakan geleceği. Bak, gör ve duy beni; zincirlerinden boşanan habis nefreti. Hazlar nefrete açılır, sevgi ise vicdanın örtüsüdür. Sevgi fedakardır çünkü, şehvet ise alacaklıdır her an. Bulutlar kadife örtüler gibi sarar, aldatılmışlara ağlar. Yağmurla arınır hatıralar, yağmuru hissedenler ay ışığına tutunurlar. Şafak gelir ardından, kapı kapanır ve hazzın doruğunda beliren günahlar mühürlenir. Kadınlar, erkekler; sokaklar vedalara uyanır. 

Resim: The Fisherman and the Siren -  Sandro Botticelli

19 Eylül 2018 Çarşamba

Geceye Not - 1

Anılar nehir misali içimden akıp geçiyor ve ben dibinden kum çalarak, unutmaya çalışıyorum. Ne söylesem pas döküyor, dilimin ucunda küfre dönüyor. Nereye gitsem gideyim, hamal misali yük ettiğim anılar ardım sıra geliyor. Vücudumu bir yele teslim etsem geçerdi belki acılar, ırak yerlerin sürgününde tozlu albümlerde kalırdı belki hissettiklerim. İsimler, şarkılar ve göğüs kafesimde ağır aksak yükselip içimi yakan o derin sızı. Bir kadını sevdim, o beni görmedi;  şiirler söyledim, işitmedi. Duyumsadığım her şeyde ondan izler buldum; iman ettim, kelimelerimi kurban ettim. Kanlı kırbaçlar indirdim, ki anlamın müphem eziyeti dinsin. Yağmurlar yağdı sokağına, güneşler yaktı ve insanlar bihaber açtı kapılarını sabaha. Geceden kalma yangınlar yandı, ıhlamur ağacı altında hoş kokulu ölüler uyandı, eksik kalan kim varsa siyaha boyandı ama umut dediğin bizlere uğramadı. 


Resim: Evgeny Lushpin - Magic Evening(2010)