Görevli, dosyayı incelemeye koyuldu. “Hmm, ışık hızında yolculuk, zamanda kırılmalar ve paralel evrenler mi? Bu eser için çok ciddi bir ‘Gerçeklik Bozumu Vergisi’ ödeyeceksiniz.”
Şaşkınlıkla görevliye bakarak “Yani, her şey için ayrı ayrı mı vergi kesiyorsunuz?” diye sordu genç yazar, istifini bozmamaya çalışıyordu.
Görevli, başını salladı. “Tabii ki! Her bilim dışı öge, toplumun gerçeklik algısını etkileyebilir. Mesela ışık hızında yolculuk, büyük bir bilim dışı sapma ya da spekülatif denemelerin yarattığı muhtelif icatlar. Her biri için yüzde yirmi ‘Hız Aşımı Vergisi’ uyguluyoruz. Paralel evrenlerin sayısına göre ise ‘Evren Çoklama Çarpanı’ devreye giriyor. Bu arada sormam gerek; kaç tane paralel evren kullandınız acaba?”
Beklemediği soruyu afallayarak da olsa cevapladı: “Dört tane…”
Görevli gözlerini devirdi. “Dört mü? O zaman her biri için yüzde beş oranında ek vergi alıyoruz. Ayrıca zamanda yolculuk ögesi için de ‘Kronolojik Çarpıtma Ücreti’ kesilecek.”
Tüm bu vergi listesi karşısında ne diyeceğini bilemeyen genç yazar, başını ellerinin arasına aldı. “Bu çok saçma!” dedi, olanca şaşkınlığına mani olamayarak. “Bunların bilimsel tutarlılığı gayet sabit!”
Görevli sakin bir ifadeyle, “Bilimsel düzlemde konuşulması yeterli sayılmaz. Kanıtlanması ve kabullenilmesi önemli. Hipotezi tezden ayırmalısınız. Üstelik bunun toplumsal etkisini de gözardı edemeyiz. Bilimin kurgulanmasıyla bilimin uygulanması farkını ayıramayan insanlar için elzem. Ayrıca karakterlerinizin ne kadar gerçekçi olduğunu da denetliyoruz.”
Kemal iyice hayrete düşerek sordu: “Karakterlerim mi?”
Görevli, dosyayı açıp detaylara bakarak, “Mesela ana karakteriniz ışık hızında bir uzay gemisi kullanıyor. Bunun için ‘İnsan Üstü Donanım Cezası’ var. Bilime aykırı yetenekler vergilendirilir. Ayrıca bu karakterin başka gezegenlere ışınlanması ‘Teleportasyon Tarifesi’ kapsamına giriyor.”
Tam o sırada koridorun sonundan gelen tok adımlarla amir Rıfat Bey belirdi. Görevlinin masasına yaklaştı ve gergin biçimde bekleyen gencin dosyasına o da şöyle bir göz attı. “Kemal Bey, gördüğüm kadarıyla dosyanızda hayal gücüne bolca yer vermişsiniz,” dedi soğuk bir ifadeyle. “Bu, yüzde ellilik bir ‘Hayal Gücü Aşırılık Vergisi’ gerektiriyor, biliyorsunuzdur umarım. Ayrıca ışık hızında yolculuğa alternatif olarak, hızlı yürüyüş gibi daha gerçekçi bir ulaşım biçimi düşünseniz vergi oranını düşürebilirdik.”
Kemal çaresizlik içinde Rıfat Bey’e baktı. “Ama bu çok saçma, böyle şey mi olur!?”
Rıfat Bey aynı ciddiyetle, “Hayal gücünüzü kullanabilirsiniz elbette,” diye yanıtladı; “bunda beis yok. Ancak bunu vergilerle dengelemelisiniz. Mesela, her tür yaratıcı fikir için standart ‘Hayal Gücü Kullanım Bedeli’ uyguluyoruz. Eğer bilimsel olmayan fikirlerden vazgeçmezseniz, ek olarak bir ‘Fantezi Fazlalığı Vergisi’ ödeyeceksiniz.”
Kemal, dayanamayarak kahkaha attı. “Demek, bir hikâyede bile ilerlemek, başka evrenlere gitmek size ters düşüyor?”
Rıfat Bey, bu alaycı siteme aldırış etmeyerek “Bakın Kemal Bey, burada her şey bilimin kontrolü altında olmalı,” diye durumu izah edeceğini belli eder bir yanıta girişti. Önce gerilir gibi oldu ama neden sonra yüzündeki ifade biraz daha kontrollü bir hal aldı.
“Bakın Kemal bey, milletimiz hayal gücünün kontrolsüzce kullanıldığı ve gerçeğin sömürüldüğü kurgulardan usanmış vaziyette. Gerçeğe ayağı değmeyen uydurmaların değil halkın gerçeklerinin anlatılması gerek. Dolayısıyla burada ne yapıyorsak milletimizin saadeti ve elbette bilimin sürdürülebilirliği içindir. Vatanın her bucağında her bir neferimizle devletin ve vatanın bekası için kendimizi paralıyoruz; lütfen bu emeği göz ardı edecek sözler sarf etmeyiniz. Zaten geçen gün bir yazar, uzaylılarla barış yaptığımız bir öyküyle geldi. Vergi hesabı yetişmediği için eseri tamamen yasakladık. Yani, hayal gücünüzün sınırlarını bilmeniz lazım. Öyle bedava diye bol keseden atma devri geçti.”
Kemal, son bir umutla, “Peki, ya karakterlerim hayal ettikleriyle yetinse?” diye sordu.
Rıfat Bey, başını sallayarak, “Hayır, bu durumda ‘Düşsel Gerçeklik Vergisi’ devreye girer. Hayal edilen her şey, karakterler hayal kursa bile vergiye tabidir. Gerçekliği bozmamak için, hayallerin bile bilimsel temellere oturtulması gerekiyor.”
Kemal, dosyalarını bir kenara fırlattı ve bağırarak ayağa kalktı. “Bu delilik! Hayal gücümü sınırlandırarak ödeyeceğim vergiyi azaltmak mı? İyi o zaman, artık yazmıyorum!” dedi ve öfkeyle kapıya doğru yürüdü.
Arkasından görevlinin sesi duyuldu.
“Lütfen acele etmeyin Kemal Bey, çıkışta ‘Protesto Vergisi’ni ödemeden gitmeyin!”