7 Aralık 2014 Pazar

Yazılı Tarih ve Kitap Okuma Alışkanlığı



Öncelikle yazılı kültürün tarihsel gelişimine değinelim. İnsanoğlu eski çağlarda doğada kazandığı tecrübe ve deneyimlerini mağaraların duvarlarına resimler çizerek aktarmaya çalışmışlardır. Zamanla ilkel dilleri geliştiren mağara insanı sözlü iletişimi ve kültürü başlatmıştır.Destanlar ve mistik öğretiler bu dönemde ortaya çıkmıştır. İlerleyen zamanlarda yazının keşfiyle dünya değişmeye başladı.Bundan sonrası tabletler el yazması parşömenler v.s insanoğlu bilgiyi sürekli aktarma'nın yollarını her gün geliştirmiştir.Bu asırlık savaşın kazanımı ise medeniyetimizin kültürel değerleri manevi bağlarımız olmuştur. Peki biz kültürümüzü ne kadar tanıyoruz veya nasıl öğreniyoruz?
Asıl sorulması gereken soru budur.
Osmanlıca zorunlu ders olunca herkes dil bilimciliği gömleğini sırtına geçirdi.
Bugünkü konu Osmanlıca değil aslında sorunumuz da o değil. Asıl sorun gündelik ve tarihsel birikimleri aktarma da yaşadığımız sorundur.  Gündelik hayatta tarih ve felsefe üzerine sahip olduğumuz birikim hep kulaktan dolma sözlere dayanır. Böyle bir ortamda İdeolojik saplantılı güç sahiplerinin propaganda çarkında bilgi kirliliği oluşması doğal değil midir?
Yalan atın, mutlaka inanan çıkacaktır.
Gobbels' in ünlü sözü aramızda ki iletişim sorununu anlamak açısından önemlidir.
Peki neden okumuyoruz?
Zaman bulamamaktan veya pahalı satış fiyatları gibi bahaneler artık tiksinti verici hale geldi. Teknolojijik gelişmeler bile artık ihtiyaç yerine tembellik odaklı ortaya çıkıyorsa kimse kılıf uydurmaya çalışmasın.  Asıl sebep merak yetisini yitirmekten kaynaklanıyor. Çıkın dışarı siz görün sebebi eskiden en ufak bilgi için insanlar enerji sarfediyordu. Bugün teknoloji çılgınlığı içinde mikrodalga fırından bile bilgiye(internet) ulaşabilirken kitap okumak abeste iştigal (!) olur.
Azim ve çalışma sonucu oluşmuş binlerce yıllık insanlık tarihi her medeniyetin yol haritasıdır. Bunu hepimiz öğrenmeliyiz.
Toplumsal bilinç böyle oluşur.
Tüm suçlu elbette okumayan kitle değil. Yıllarca insanlara okuma alışkanlığı (!) kazandırılmaya çalışıldı.
Peki okumak alışkanlık mıdır?
Birgün Victor Hugo ya okuma ihtiyacını tarif etmesini rica etmişler.
O da "Okuma ihtiyacı barut gibidir, bir kere tutuşunca artık sönmez."demiş.
İşte bunu yapmadık veya yapamadık. Kitaplar dünyayı keşif aracımız değil zihnimize vurulan prangalar oldu.Kapanışı John Milton'dan alıntı ile yapalım. Bazılarının yaşaması yeryüzüne bir yüktür, ama iyi bir kitap, usta bir kafanın yaşamdan sonraki yaşam için mumyalanmış bir hazine gibi saklanmış en değerli yaşam öğesidir. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder