8 Ocak 2020 Çarşamba

Ophelia'ya Mektup - 2

Sevgili Ophelia,
Tüm yollarım sana çıksa keşke, belki bu kadar sık yazmak durumunda kalmaz, içim içimi yiyerek senden bir haber gelmesini bekleyerek kalemi yormazdım. Hüzünlü şeyler yazmak niyetinde değilim, çünkü üzülecek şeylerden daha ziyade sevinecek haberlere ihtiyaç duyuyoruz, insanız neticede. Ama tüm dünyamı kaplayan kara bulutlar, yalnızca kederimin pekişmesine sebep oluyor. Efkarlıyım diyorum, efkarlıyım be arkadaş...

Arkadaş! Yılmaz Güney'in ünlü filminin bir o kadar ünlü şarkısı... Melike Demirağ'ın sesinden dinlemesi ne güzeldir... Oysa gecenin bir yarısı, it gibi titreyerek bir bank üstünde bekliyorum işte. Nereden geliyor da gidiyor bu insanlar. Nedir şu akıp giden kimliksiz kalabalık. Bira şişeleri, şehvani kahkahalar, buz gibi yüzler ve ayaza çalan hatıralar. Kırağı düşmüş yüzüme, silinmiş masumiyetin izleri; aşık olmuşum, kendimi kaybedip sessizliğin sesini unutmuşum arkadaş...

Rüyalarımın sahibi Ophelia! Araya çağlar mı girdi? Yoksa ölümden mi sebep bu körpe kaçış? Ne yana dönsem bağrımda sızlar senin hasretin ve neye baksan sen oradasın işte. Tuz buz eder yalnızlık ve çaresizliğin içinde bir yol arar insan. O yol asla bulunmaz bilirsin. Uzun geceler dolaşır karanlıklarda ve labirentler açılıverir sonuna değin ama yine de suskunluğu örtmez hiçbir günahkar endişeyi bu bedende.

Anlamalısın sevgilim. Bizler hayata geç kalmış çocuklarız, bundandır tüm acelemiz. Bundan sebep kovalarız daima kaçmakta olanı. Sanki yakalayabilecekmişiz gibi. Umutsuzluk böyleyse acaba umut nasıldır Ophelia? Aşk olabildiğine kirli bir intihar biçimi, diyordu şapkalı adam. Öyle ki, umudu ağır ağır yontar ve geriye yalnızca posası kalır. Umut dediğin böylesine kolayca tükenir mi sence Ophelia?

Sessizlik var bir de sevgilim. İnsanı saran ve yavaş yavaş boşluğa sürükleyen. Ne çok derdin olduğunu, ne kadar yalnızlaştığını ancak iç sesinle başbaşa kaldığında anlarsın. Tüm insanlığın derdini fark edersin bir anda. Yalınlaşan bedenin nasıl kendiyle savaştığını ve mağlup oldukça hayat denen oyunda kazandığını idrak edersin. İşte bütün oyunun sırrı böylelikle dökülür önüne ve sen kocaman bir oyunbozan olursun birden...

Aklımda bir delilik var Ophelia. Bir şarkı söylüyorum gecenin ortasında. Şafak belirirken yavaştan, kalkıyorum ve yürümeye başlıyorum. İnsanlar dökülüyor sağımdan solumdan yaprak misali; belki yeni gün, hayat yeni bir şeyler söyler bizlere diyorum. Oysa yalanlar değişse de yalan oldukları gerçeği değişmiyor ki sevgilim. Yine de inanma itiyadına kapılıyorum, yürümeye devam ediyorum. Ölüme ve hayata dair yalanlar söylemeye devam ettiğim gibi...

Rahiyası yayılıyor bedeninin, seher yeliyle geliyor da alıyor aklımı başımda n. Sar diyorum yaralarımı, sar da kurtar beni. Fakat kurtulmak değil ki benim muradım. Yüreğim bir Mecnun ki dualar eder Leylasına. Aklımsa git der uzaklara ama kalmak üstün çıkar elbet sonunda. Ve yüce gönüllü ölüm çeker kılıcını. Oysa aşk bir savaş alanı değildir, yine de ölenlerin en çok gömüldüğü yerdir, en iyi sen bilirsin değil mi Tanrı'nın lütfu biriciğim...

5 yorum:

  1. Kalemine sağlık, birinci mektupta olduğu gibi buda harika olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. Aşk umudu besler, umutlar tükenmemeli. Tükenirse geriye be kalır hayattan. Güzeldi.

    YanıtlaSil