11 Ocak 2020 Cumartesi

Ophelia'ya Mektup - 3

Ophelia,

Bunu okumayacaksın biliyorum ama yine de konuşmak için birine ihtiyacım olduğu gerçeği sana yazmaya itti. Yazmak diyorum, çünkü konuşmak için gereken sesleri toplamak ve iradeyle ifade etmek temayülüne muktedir sayılmam pek. Yorulduğumu, yıprandığımı hissediyorum. Anlam aramaktan, bir şeylerin peşinde koşmaktan ve sonu yeniden buraya varacak bir yola ahmakça umutlarla düşmekten bıktım. Tükenmek değil yanlış anlama, yalnızca içinde bulunduğum halin benim iç dünyamla uyuşmazlığı aklımın çıldırma noktasına gelmesine sebep olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Eskiden kimse beni anlamaz diyordum; fakat, kimsenin beni anlamasına gerek olmadığı bariz değil mi sence de? Neden beni anlasınlar dedim kendime. Herkes kadar deli, herkes kadar akıllı olan ben, hangi hakka istinaden böyle bir beklentiye girdim acaba? Bunlar hep postmodern aptallıklar diyerek asıl aptallığı devralmak isterdim. Oysa mantığım, shut the fuck up, diyor ve kontrolü alıyorum elimden. Geçici bir rejim değişimi, metabolizmayı hızlandırmak adına... Şaka bir yana, ne kadar insan tanırsam o denli korkuyorum. Kaçıyorum, saklanıyorum ve mücadeleden sakınıyorum. Zira, gerçekle yalanı anlamak için kullandığım ölçütlerin de gerçeğin parçası olduğunu bilmek devasa bir oyuna kapılmak gibi...

Mektuplarda neler yazılır bilir misin? Aşktan bahsetmek isterdim mesela, sevmekten, seilmekten, sevişmekten, savaşmaktan, soruşmaktan, sıkıştığım kalıplardan, sıvıştığım kavgalardan, yüzleştiğim acılardan, beklediğim haberlerden... Derdi olmayan yoktur, dertsiz olanın da aklından zoru vardır. Bana anlatmanı isterdim bunları. Yalan yanlış türküler söylemeni, sözlerini unuttuğun yaşamaklar sermeni üzerimize ve aydınlatmanı zihnimin örümceklerle dolu tavan arasını. Sevginin tarifi bu değil midir zaten? Burkulan yürekler toplanır, toplanır, toplanır ve ortaya yalanlardan mürekkeb bir evren çıkar. Kan Damarlarına Yolculuk değil bu, damarlardan fışkıran kanı alıp kağıda yazılar yazılan bir deney hiç değil! Yalnızlığın mütemadi provası, yalınlaşan ruhun yalanlaşan insanları gördükçe göğsünde zuhur eden yalaza tenli haykırışların biçare sesi. Belki de çaresi vardır da, henüz teknoloji o kadar gelişmemiştir...

Seni seviyorum aşkım, demenin erotizmi çağrıştırdığı devrin çocukları olarak mektuplar yazmaya meyletmemiz anakronik bir durum mahiyetinde açıklanabilir. Uyuşmazlık DNA'mızın en derinlerine de işlemiş olabilir. Çarpılan kapılar kadar çarpıtılan gerçeklere aldanan bedebiliriz. Ama hangimiz, yarin verdiği busenin tadına mest olmadan yaşayabiliriz ki? izler, mutluluğun bir lazer olduğu yerlerde tüylü kediler olarak arzı endam Senin dudaklarının ıslaklığıyla kavrulan bu bedenin ilacı hangi efsunlu kelimeler bütünüdür? Bulamam, bilemem, anlayamam, göremem... Yalnızca beklerim gelmeni ama kelimelerimin hoyratlaşamayacak kadar korkular içinde kaldığı bu şey ne önce onu bulmam gerekir ve kalırım. Öylece kalakalırım. Kalakalmak ya da gidedurmak, hangisi sana gelen ve her sokak başında ölümün nefesiyle irkilen bu aptalın halini anlatır? Sadece dinle ve sonra git. Nasıl olsa bu sokakların dilsizliğine gömülecek söylenen sözler ve anılar desen şimdiden silinmeye başladılar bile... 

6 yorum:

  1. Ah Ophelia, bunları bir okusan... 😊👍

    YanıtlaSil
  2. Çok güzeldi, beklemeye ve gelince anlatmaya değer yaşanan acı.

    YanıtlaSil
  3. Çok merak ediyorum Ophelia bu yoğun hislerden haberdar mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle ama sanırım onun için bir anlam ifade etmiyor...

      Sil