Hiçbir şey acı kadar yakıcı değildir diyordum fakat acının da kendine has türleri varmış. Bazı acılar silinir gider, bazıları izini bırakırmış; izi kalanların bazıları uzak bir geçmişten hatıraymış, geri kalanı ise her unutulduğunda kendini hatırlatırmış: öyle ki, ne geçmişte kalır ne de şimdiye ait olurmuş. Zamanı aşan bu izlerin sebebi bir insan mıdır yoksa o kişi yalnızca vesile midir, bilinmez. Mamafih hissettirdikleri gayet aşikar, teste tabi tutulabilirmiş. Dayanıklılığa bağlı, iradeye ve odaklanmaya dayalı. Dayak yemeden dayak atmayı öğrenemezmiş, düşmeden kalkmayı başaramaz, savrulmadan tutunamazmış; nereye giderse gitsin yakarmış o yara, ki her anımsadığında kendini hazırda tutmayı öğrensin. Çünkü ne kadar sert vurulursa vurulsun, yumruğun nereden geldiği her daim en belirleyici etkenmiş; çünkü pek bilmese de, tek bir sözle ya da tek bir bakışla yok olabilirmiş insan.
Kaleminize saglık özellikle son cümleye bayıldım :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, sevgiler :)
SilAcıyı güzel anlatmışsın Emre. Biliyor musun içimin acısından bazen derilerim sızlıyor...
YanıtlaSilAh be ablam...
SilBenim de göğsümde yanan bir ateş oluyor, bacaklarım tutmaz olıyor...
Darbenin kimden geldiği mühim olan haklısın..Kimisine tepkisiz kalabilirken kimisinde bir köşeye sinip saatlerce ağlamak istiyorum
YanıtlaSilMaalesef öyle, sevdiklerimizden yiyoruz asıl darbeyi...
SilBence de acinin dereceleri var, yasadigimiz olaya göre degisebiliyor.
YanıtlaSilKesinlikle, acının da türleri var.
Sil