Merhaba,
Hayatımın kırılma yerindeyim. Sana seni sevdiğimi söylüyor hatta haykırmak istiyorum. Ama düşen bir kale gibi tarihe karışmaktan korkuyorum. İçimde hissettiğim bu yoğun duygunun tarifi, şairane bir münacaat olacak galiba. Affına sığınırım.
Gözlerine baktığımda gördüğüme, yüreğim bile inanmıyorken aklımın bunu anlama çabası abesle iştigal değil mi? Ama izahı olmayan şeylerin mizahı mı olur ya da insan bunları damıtıp, kağıda kurgu aracılığıyla aktarmayı mı doğru bulur? Doğru ile yanlışın birbirine girdiği yerdeyim, affına sığınıyorum.
Ölümü de yaşamı da gördüm, sana bakmak ikisini de aynı anda hissetmek gibi. Nefesimin kesildiğini ama böyle yaşamaya muhtaç olduğumu bilmek, arınmak için kelimelerle yüzleşmeyi gerektiriyor. Cesaretim, kararlılığım ve tüm varlığım, sonucu belirsiz bir yola teşvik ediyor beni.
Yorulmak ile tükenmek arasında ince bir çizgi vardır. Dinlenerek ve dinleyerek üstünden gelinemeyecek bir iltihap bu damarlarımdaki. Ellerinde açar çiçekler ve coşkun bir bahar yeli gibi ısıtır yüreğimi. Ben zelzeleler ortasında yıkık dökük bir gemiyi beklerim, limanlarımda yosun tutmuş şarkılar duyulur. Senin hayalin, vuslatın sesi değil hasretin türküsü müdür?
Yalnızlığın bayraktarlığını yapıyor, yalnızlığın dinini yayıyorum. Durmadan tövbe ediyor, günahın cazibesine karşı koyamıyorum. Sevmek insanın kendine ihaneti, kendine sapladığı zehirli hançeridir. Şimdi açsam kollarımı, tutsam göğü önüne sersem, adım attığın yerlerde güller açar, yolun yıldızlara varır. Ufuk çizgisi bakışlarında başlar, kalbimin atışlarında biter. Konuşsam ve döksem içimdeki saklı olanı, kan olur yağar bulutlar.
Tut ellerimden, aşalım yıldızları. Tut ellerimden, silelim göğün bedeninden ihanetin izlerini. Bak gözlerime, orada sen varsın. Dinle evrenin şarkısını, sözleri seni anlatır. Güneşin yüzeyine değmişçesine kor ateşler yanan, uzayın dipsiz çukurlarında kaybolan aciz sevdamı huzuruna kabul et.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder